Bir
ülkenin gelişmiş ekonomiler sınıfına terfi etmesi, başka bir deyişle kalkınması
ürettiği ürünlerin katma değeriyle yakından ilişkilidir. Öyle ki ekonomisi
tarıma dayalı, sanayileşme sürecini tamamlayamamış ve dolayısıyla da çağımızın
bir gereği olarak dijital dünyaya ayak uyduramamış bir ülkenin dünyada söz
sahibi olma, müreffeh bir hayat standartı sağlama gibi bir şansı yoktur. Burada
kastedilen dijital dünyaya ayak uydurma durumu teknolojiyi kullanmak veya onun
tüketicisi olmak değil, teknolojiyi üretmek anlamında değerlendirilmelidir.
Zira her cepte bir akıllı telefonun, her ev ve iş yerinde son model
bilgisayarların bulunması; o cihazları üretmediğiniz sürece sizi teknolojik
açıdan söz sahibi değil ancak bağımlı yapabilir. Bu durumun son derece farkında
olan Türkiye’nin katma değerli, yüksek teknolojiye sahip ürünleri üretebilir ve
bunu tüm dünyaya satabilir konuma erişebilmek için sarf ettiği olağanüstü
çabaların bir sonucu olarak Teknoloji Geliştirme Bölgeleri ya da daha kısa
ismiyle Teknoparklar karşımıza çıkmaktadır.
İlk olarak 2001 yılında çıkarılan 4691 sayılı kanunla
adını duymaya başladığımız teknoloji geliştirme bölgeleri kamu-özel sektör iş
birliği ile tasarım, ar-ge ve yazılım gibi faaliyetlerin gerçekleştirilerek
ülkenin teknolojik ürün üretme kapasitesini arttırmayı hedeflemektedir. Yüksek
katma değerli, ar-geye dayanan ve ileri teknoloji içeren ürün üretme
kabiliyetinin sağlanabilmesi için bu bölgeler gerekli altyapı ve üstyapı ile
donatılmaktadır. Devlet bu bölgelerde ar-ge faaliyeti yürütmek isteyen işletme
ve girişimcilere olağanüstü teşvikler sağlamaktadır. Teknoparkların en önemli
misyonu bilim yoluyla elde edilen bilgi birikiminin sanayiye uygulanarak veya
aktarılarak ticari değerlere dönüşmesine çalışmaktır. Bu kapsamda son yıllarda
çok sık olarak duyduğumuz üniversite-sanayi iş birliğinin sadece bir kavram
olmaktan öteye geçerek gerçekleştirilebilen bir çalışma alanı haline geldiğini
Teknoparklar bünyesinde görebilmekteyiz.
Teknoparklarda var olabilmek için bir işletme sahibi ya
da çalışanı olmak zorunluluğu yoktur. Kuluçka Merkezi dediğimiz, katma değerli
bir iş fikrine ve bunu hayata geçirme motivasyonuna sahip kişilere kılavuzluk
görevini yürüten bir yapı bulunmaktadır. Teknopark bünyesinde bulunan Kuluçka
Merkezleri iş fikrine sahip kişilere o iş fikrinin ticari değerinin olup
olmadığı, iş fikrinin olgunlaşması, uygulanabilirliğinin arttırılması
konularında mentörlük hizmeti vermekle yükümlüdür. Ayrıca uygulanabilirliği
çeşitli çalışmalarla ortaya konan iş fikirlerinin hayata geçebilmesi için fon
bulma noktasında da Kuluçka Merkezleri oldukça etkilidir. Son olarak Kuluçka
Merkezinin sağladığı tüm hizmetler ücretsizdir. Bu sebeple henüz öğrenciyken
bir iş fikri geliştiren girişimci adaylarının mutlaka Kuluçka Merkezine
uğramaları yararlarına olacaktır.
Ülkemizde üniversite-sanayi iş birliğini sağlamak
gayesiyle üniversite bünyesinde kurulan 81 teknopark mevcuttur. Bu
teknoparklardan şu ana kadar 4 Milyar TL’nin üzerinde ihracat gerçekleştirilmiş
durumdadır. Türkiye için oldukça yeni bir uygulama sayılabilecek teknoloji
geliştirme bölgeleri hem sayı olarak hem de hayatımızda kapladığı alan olarak
gelişme sürecini sürdürmektedir. Bizden çok daha önce teknopark uygulamalarını
hayata geçiren Japonya, ABD ve Avrupa ülkeleri Teknoparklardan azami ölçüde
faydalanmaktadırlar. Bu makası kapatmak ve çok daha dar bir zamanda daha büyük
işler başarabilmek için üniversitelerimize, sanayimize ve biz gençlere büyük
görevler düşmektedir.
KAYNAKLAR
·
http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/teknoparklar-4-milyar-dolarlik-ihracat-yapti-41012739
·
http://www.tgbd.org.tr/teknopark-tanimi-icerik-20
·
http://pauteknokent.com.tr/dunyada-ve-turkiyede-teknokentler