In English

16 Mayıs 2016 Pazartesi

1984

                 George Orwell’in 1948 yılında kaleme aldığını okuduktan sonra öğrendiğim ‘1984’ romanı distopik bir eser. Yazarın romana 1984 demesi ve olayların 1984’te geçmesi 1948’deki 4 ve 8’in yer değiştirmesiyle ortaya çıkartılmış.

                1948’te yazılan 1984’te geçen ve 2016 yılında okuduğum romanın bende ortaya çıkardığı etki derin oldu. Olaylar baskıcı kelimesinin çok hafif kaldığı bir iktidar tarafından yönetilen distopik Okyanusya ülkesinde geçiyor. Öyle ki kendisine Parti diyen iktidar, halkına yalan söylüyor, onları uyutuyor, sindiriyor ve sömürüyor. Gelinen teknolojik seviye sayesinde her yurttaş özel hayat önemsenmeksizin denetim ve kontrol altında tutuluyor. Parti düşünmeye, sevmeye, insani ilişkilere düşmanca karşı. Devlet denen şey Parti’nin sonsuz iktidarını sağlamak üzere dizayn edilmiş.
               
              İşte böyle bir ülkede yaşayan Winston Smith bakanlıkların birinde çalışan sıradan bir vatandaş. Fakat herkes gibi olamıyor. Düşünmek denen o insani eylemi Parti’nin emrettiğinin aksine işlemekten kendini alamıyor. Hatta çok daha ileri gidip, düşünmek ve sorgulamak konusunda kendisi gibi birisine, Julia’ya, âşık oluyor. En sonunda da Parti’nin eline düşüyor.


                George Orwell insanların nasıl bir koyun sürüsü gibi yönetilebileceklerini büyük maharetle ortaya koymuş, 1984 insanı düşünmeye teşvik ediyor. Günümüzle de ortak ayrıntılar yakalayabileceğiniz 1984 romanı dünyamızın Okyanusya’ya doğru koşar adım gittiğini aklınıza getirecek. Sadece tercih edilen metodoloji farklı diye düşüneceksiniz. Bu açıdan roman asla eskimeyecek, demode olmayacak bir klasik bence. Demokrasi, eşitlik, insan hakları gibi kavramları kitabı okuduğunuz sırada fazlaca sorgulayacaksınız. Zaten bence yazarın amacı da tam olarak bu.

                     Can Yayınevi
                     Çeviren: Celal Üster

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder